Kasım 13, 2018

sarı papatya

günaydın benim biricik sevdiğim!

yine tüm işlerimi son ana bıraktığım için gece boyunca çalıştım ve ancak şimdi uyanabildim. şşş, düşürme yüzünü n'olur. biliyorum uyanmamı beklerken çok sıkılıyorsun ama biliyorsun işte, hep böyle yapıyorum. hem tüm işlerimi hallettiğim için bugün tüm günümü sana ayıracağım ve istediğin kadar konuşabileceğiz. şimdi izin ver önce bi' kahvemi içeyim ama önce sigara almam gerek. yine ayarlayamamışım kendimi, biraz fazla kaçırmışım gece.

asım abi hala öğrenemedi ne marka sigara içtiğimi. her gittiğimde "beyaz viston muydu" diye soruyor. "yok abi, ccamel ccamel" diyorum, böyle c'leri vurgulayarak. seni özlemiş o da. "yanında o varken daha yakışıklıydın sen, şimdi g.tüme benziyorsun." falan diyor. ben de gülüp geçiyorum. asım abi işte, n'apayım? 

arkası kırık sandalyeye oturdum yine. kahvemi de aldım yanıma, balkonda içiyorum. gördün mü? sen burada olsan da olmasan da ben hep aynı sandalyeye oturuyorum işte. hatta şimdi fotoğrafımı çekip sana göstereceğim geldiğimde. takıntı haline getiren ben değilim yani, sensin. şu balkondaki üstü kopmuş terliği de atacaktık güya. o iş de yarım kaldı. hala üstüne basıyorum. hareket de etmiyor s.ktiğimin terliği. öylece sabit durup içmek zorunda kalıyorum kahvemi, sigaramı. 

inanmayacaksın ama dün sokaktan şu siyah saçlı kız geçti. hani daha ilişkimizin ilk ayında beni uzun uzun süzmüştü de bi' güzel indirmiştin ya yumruğu gözünün üstüne. hatta "aşüfte karı" demiştin öfkeyle. ağzımız yüzümüz batmasın, rezil olmayalım diye sossuz yemekler yiyorduk daha o zamanlar. o kadar kırılgan zamanlarımızda senden gelen bu "aşüfte" atağından sonra iyice rahatlamıştım ben de. sen bilmiyorsun tabii ama arkadaşlara falan hep anlatmıştım, "benim hanım, kızın anasını s.kti bıraktı." diyerek. 

işler güçler de hep bildiğin gibi. gidiyoruz, geliyoruz. değişen hiçbir şey yok. zaten ülkece ekonomik anlamda zor günlerden geçiyoruz, sen de fark etmişsindir illa ki. dükkan sahibi ofis kirasına zam yaptığı için biz de ürünlere biraz zam yapmak zorunda kaldık. henüz sana çok istediğin eski ford ka'lardan alacak parayı biriktiremedim yani. olsun, sen beklersin yiğidini. değil mi? aslan sevdiğim benim! 

ben ufaktan çıkayım yola. otobüs saati de yaklaştı, seninle laflayacağım diye sana geç kalırsam fazla ironik olur. üstüne bi' de ağzıma s.çarsın. vestiyerin yanında sürekli kafamızı çarptığımız doğal gaz borusu vardı ya hani, onu da kapaklı dolap gibi bi' şeyin içine koydurdum ustanın birine. 50 lira aldı yavşak herif alt tarafı dört vida sıktı diye. her neyse, kafam çarpmıyor artık. yeri gelmişken itiraf edeyim. bazen sadece çarpmış gibi yapıyordum çünkü çok güzel öpüyordun be kafamı. vallahi bak, o kadar öpüştük, seviştik, ne bileyim koklaştık ama şu kafamdan öpmelerinin yeri bambaşka olarak kaldı bende.

işte! benim güzel yarim... sen bu taraflara gelmiyorsun artık ama ben bu tarafları sana getiriyorum böyle ufak hatıralarımızla. benim seni özlediğim kadar, sen de buraları özlemişsindir muhakkak. yeni evine yaklaştıkça çok heyecanlanıyorum hala. tıpkı ilk günkü buluşmamız gibi... hani fırının önünde buluşmuştuk, ikimizin de canı birbirimizden habersiz olarak ekmek çekmişti de o an söyleyememiştik utancımızdan. o fırın da kapanmış bu arada. geçtiğimiz ay denk geldiğimde fark ettim. 

toprağın biraz kurumuş sevdiğim. uzun zaman da olmadı halbuki ama pastırma sıcakları işte, çok bunaltıcı oluyor namussuz. sıkma canını, güzdeyiz artık. yağmurlar başlar yakında. sık sık duş alırsın, saçların da yağlanmaz hem. ahh ah! şu takıntı haline getirdiğin saçların... sana hep dedim, "her gün duş alınmaz! saçının kafa yağına da ihtiyacı var." diye. beni hiç dinlemedin. şimdi kış gelsin de gör o zaman nasıl yıpranacak saçların. "yiğidim dediydi." dersin. 

bak, gidenin arkasından konuşmak bana yakışmaz. bilirsin çok delikanlıyımdır fakat sana kırgın olduğumu bilmeni isterim. tamam, belki işe gidip gelebiliyorum. birkaç saat azaltmış olsam da uyuyabiliyorum artık. sırtımın tamamını olmasa dahi büyük kısmını sabunlayabiliyorum da tek başıma, hepsine tamam. fakat sen yokken bi' türlü ağlamayı beceremiyorum ben. sen beni bilirsin. aptal duygusal filmlerde bile ağlarım da sen benimle dalga geçersin, hep öyle olmadı mı? senden sonra hiç ağlayamadım. sana bile ağlayamadım. nasıl ağlayayım, kim silecek benim gözyaşlarımı? nasıl anlatsam sana? mesela bi' gün uyanıyorsun -ki uyanmak artık senin için anlamlı bir kelime değil- ve yürüyemiyorsun. nasıl değişik gelir değil mi o his? her gün yaptığın şeyi yapamamak gibi işte.

önümüzdeki sefer kahverengi battaniyeyi de getireceğim. kimselere vermediğim, sırtımda şehir şehir dolaştırdığım, çocukluğumdan kalma... üşütme buralarda. seni çok özledim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

en çok şunlar okundu