Kasım 16, 2018

ilişkiler üzerine uyumsuzluklar

Sıra arkadaşım orhan, babası TEDAŞ'ta görevli bir memurun çocuğuydu. Her memur çocuğu gibi Orhan'ın da büyük olmayan fakat içi huzur dolu hayalleri vardı. Küvetli bir evi çok istiyordu çünkü hayatında hiç küvete girmemişti. Sürekli küvet içinde yapacağı şeylerden bahsediyordu. Litrelik İpek marka şampuan alıp köpürtecekti. Odasında duran küçük teyp için uzatma kablosu satın alıp, banyoda müzik dinleyecekti. Parmak uçları buruş buruş olduğunda derisini inceleyecekti. Bu ve bunun gibi garip fikirlerini her ders arası anlatıyordu. Bu durumdan rahatsız olmuştum çünkü Orhan'ın küvetteki eylemlerinden bana neydi!? Orhan'ı bu hayallerini bana anlatmaması konusunda ve hatta kimseye anlatmaması konusunda sıkıca uyardım. "Ama sen benim sıra arkadaşımsın." dedi. "Lan s.ktir git, seni ıslak ıslak hayal etmek istemiyorum." dedim. Hak verdi.

Pek arkadaşı olmayan Orhan'la aynı servisteydik aynı zamanda. Her sabah önce o, ondan beş dakika sonra ise ben biniyordum. Annesi her sabah Orhan'a en düşük kalite sucuk ihtiva eden tost yediriyordu. Bu eylem, o dönemlerde Orhan'ı bulmayı kolaylaştırıyor olsa da, servisin içini leş gibi kokutmasından ötürü herkesin Orhan'dan uzaklaşmasına neden oluyordu. Ben ise bunu umursamıyordum çünkü Orhan'da gerçekten ilginç, beni ona çeken bir şeyler vardı. Elektronik aletlere, pillere ve bilgisayara özel bir ilgi duyuyordu. Henüz aletlerin hiçbirini yaygın olarak kullanmıyor olsak da Orhan'ın her biri için ayrı defterlerde tuttuğu notlar vardı. Çalışma prensipleri, verimlilik deneyleri ve üç boyutlu modellere kadar her şey, o notlar arasında yazılı ve çiziliydi. Sanırım beni Orhan'a çeken şey buydu. Herkesin sandığının aksine büyük potansiyeli olan ve bununla ilgili çabaları olan biriydi. Özel yeteneklerini öğretmenlerden bile saklamıştı. Onun özel yeteneklerinin farkına varmak için, sucuk kokularından örülü duvarını aşmak gerekiyordu ve ben biraz mecburiyetten de olsa bu duvarı aşmıştım. Kendimi ilk kez birinin yakın dostu gibi hissediyordum.

Günler günleri kovaladı. Orhan git gide farklı davranmaya başladı. Bu değişimi fark ediyor ve anlam veremiyordum. Eski, gizemli ve yalnızca benim anlayabildiğim Orhan gitmiş, yerine daha sosyal, derslerde söz alıp bildikleriyle öğretmene eşlik eden, daha popüler biri gelmişti. Üstelik fark ediyordum ki artık sucuk da kokmuyordu. Sucuk duvarını kaldırdığında Orhan'ın içinden adeta bir Can, hatta Berkcan çıkıvermişti. Orhan'ın en yakını olduğumu düşündüğüm için, bu sosyal yaşantıyı kaldıramayacağını ve en nihayetinde benim olan Orhan'a geri döneceğini düşünüyordum. Belli bir süre onun sucuklu toslara, çizimlerine ve eski puslu ruhuna geri dönmesini bekledim. Ta ki sınıfın gözde kızlarından Buse ile konuştuğunu görene dek.

Bardak taşmıştı. Benim Orhan'ım, artık Buse'nin Berkcan'ı, öğretmenlerin Orhan'cığı olmuştu. Kendimi aldatılmış hissediyordum. Orhan'ı benden başka kimse bu kadar yakından tanımamalıydı. Okul bitiminde servisin kalkmasını beklerken konuyu Orhan'a açtım. "Bak Orhancığım" dedim. "Sen benim sıra arkadaşımsın. Ben senin kötülüğünü istemem hiç. Sende son günlerde bir değişim var. Eskisi gibi sucuk kokmuyorsun. Bana küvet fantezilerinden bahsetmiyorsun. N'en var? İyi misin? Evde bir sorun mu var?" diye üstünkörü bahsettim. "Abi ben artık küvet istemiyorum ve ilgi alanlarımı değiştirmeye karar verdim. Beni anla ve daha fazla kurcalama." diyerek onun için verdiğim emekleri hiçe sayarcasına cevap verdi. "Ulan" dedim, "Orhancığım, senin ben ilgi alanına s.çarım. Düne kadar sucuk kokusundan yanına yaklaşmayan insanlarla kırk yıllık dostmuşsun gibi sohbet ediyorsun. Kim ulan onlar? Kimse yokken ben vardım. Sen nereden konuştun da dost oldun bu iki yüzlülerle?" diye ekledim."Abi bizim MSN'de grubumuz var. Oradan konuşuyoruz. İstersen sen de gel, ben sana öğretirim." dedi. İçimden "Sizin ben grubunuzu s.keyim. Siz nasıl beş para etmez, şerefsiz, karaktersiz insanlarmışsınız! Biriniz de gelip çağırmadınız beni. Sizin adaletinizi s.keyim ben!" demek geçse de, tam bir gurursuzluk örneği göstererek, "Canım Orhanım benim, tabii bana da yükleyelim. Çok isterim." diyebildim sadece.

Ertesi gün Orhan bir CD içinde programı bana getirdi. Kurulumu anlattıktan sonra "Güzel bir mail adresi seçmeyi de ihmal etme." diye tembihledi. Aynı günün akşamında kuruluma başlayabilmek için üç saat boyunca güzel bir mail adresi düşündüm. Çünkü ben kurulumu, mail adresi almadan da yapabileceğimi düşünebilecek kadar kıvrımlı bir beyne sahip değildim. Nihayet kendime "0_zan_kinq81@hotmail.com" ismini uygun görüp mail adresimi aldım. Hemen programı kurdum ve giriş yaptım. Artık büyülü bir dünya, kızlar, eğlenceli sohbetler beni bekliyordu. OzanKinq ismi her yerde yankılanacak, okulun duvarlarına yazılacaktı. Orhan'ın telefonu olmadığı için -belki vardı da onu da benden saklamıştı g.toş, bilmiyorum- o gece aldığım mail adresini ona bildiremedim. Gruba yarın girecektim.

Daha serviste mail adresimi Orhan'ın eline tutuşturdum. "Orhanım bu akşam ilk iş beni gruba almayı unutma he mi?" dedim. "Hallederiz yaa" diye ağzını yaya yaya cevap verdi Orhan bana. Orada ağzının ortasına yumruğu indirip "S.ktiğimin şekilcisi seni" demeyi çok istedim ama o an Orhan'a muhtaçtım. Bu hayalimi sinsi gibi başka bir güne erteleyerek, "Canım Orhanım be!" demekle yetindim.

Artık gruptaydım. İlk kez teletext gören çocuklar gibi büyülenmiştim. Darkness yazıyor, Tweety ona cevap veriyor, Hamza göz kırparken B€nnU yerde yuvarlanan sarı kafalar yolluyordu. Hamza, bizim Ayı Hamza'ydı evet fakat bu Darkness da neyin nesiydi? Tweety kimdi? Orhan bunlardan hangisiydi? Sanki "9-D Sakinleri xD" grubunda değildim de "Triger Kayışı Kopmuş Kamyon Şoförleri" grubundaydım. Hiçbir şey anlamıyordum. Kaosun ortasında kalmıştım. Bi' on dakika kadar ses çıkarmadan ortamı incelemiştim ki, "yaLnıZ mühendiSsS" ismiyle Orhan'ı ensesinden cımbızla yakaladım. Orhan kısa ve net olarak "Arkadaşlar! Sıra arkadaşım ozan da geldi." diyerek beni takdim etti. Artık Orhan'ın benim sıra arkadaşım olmadığını, aslında benim Orhan'ın sıra arkadaşı olduğumu orada anladım. Toplumdaki statüm bir basamak gerilemişti. Beni tanımlamak için Orhan gerekliydi artık. Silik biri olmuştum. Kısa bir karşılama faslının ardından herkes kendi sohbetine devam ederken, o gece benimle kimse konuşmadı. Kocaman bir havuz partisinde, kenarda oturup garsonlarla sohbet etmek zorunda kalan çocuğa dönüşmüştüm.

Sınıfta birbirlerinin yüzlerine bakmayan arkadaşlarım, akşam olunca kırk yıllık dostlarmışcasına kahkahalarla sohbet ediyorlar, birbirleriyle ne kadar eğlendiklerini fark ediyorlardı. Sıra arkadaşım Orhan bile çok eğlenceli geliyordu herkese. Aylardır tek bir selam bile verme gereksinimi duymadıkları, hatta kendisinden kaçtıkları Orhan'la bu kadar eğlenebiliyor olmaları, ilk defa ilişkiler üzerine çıkarım yapmamı sağlamıştı. Başka maskeler altında herkes olmak istediği insanmış gibi davranıyor ve diğerlerinin de bunu yapmasına göz yumuyordu. Çam yarması Ayı Hamza, sınıfta iki kelimeyi bir araya getirip Bennu'ya selam bile veremezken; aynı Hamza, akşamları Bennu'nun kalbine giden kapıların anahtarlarını elinde tutuyordu. Herkes profesyonel birer yalancıydı ve halinden memnundu.

Üç akşam boyunca grupta "Ozan" olarak varlığımı sürdürmeye çalışsam da, kimse "Ozan" ile konuşmak istemedi. Bi' daha gruba girmedim. Kimse de fark etmedi zaten.

"OzannKinq" olsaydım herkes konuşmak isterdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

en çok şunlar okundu