Kasım 12, 2018

erkeklerden biri

"alp'i öyle görünce ne yapacağımı bilemedim zaten. inanabiliyor musun ya? sen benimle mesajlaşıyorsun, bana umut veriyorsun. sonra gidip o or.spuyla takılıyorsun" 

"ben senin yerinde olacaktım var ya yeşim, masalarını basar, yemeklerini üstlerine döker, bi de tokat patlatır rahatlardım. sen yine olgun davranmışsın vallahi."

"hıı yapardın. murat seni göt gibi bıraktı ortada. çok bi b.k yapabildin sanki."

"ay aysel sen de bi tavsiye verdin iyi ki. tamam işte seni dinlemedim ve pişman oldum. üç ay oldu yahu n'apayım gidip ilişkisini mi bozayım çocuğun?" 

"boz kızım. bozacaksın yavrum! o seni mutsuz ediyor, sen niye altta kalıyorsun ki? ağlayan üzülen sen oldun, o keyfine baktı. daha mı iyi oldu şimdi?"

"ya selin burada bi şey anlatıyorum farkında mısın?"

"yeşim kusura bakma ama seni de defalarca uyardım. alp'in yavşak olduğu dışarıdan bakarken bile belli oluyor. çocuğun tanımadığı kimse yok okulda. herif ayaklı instagram gibi be." 

"öf aysel tamam sus ya."

kimse birbirini dinlemediği bu masada, ben ise hiçbir şey anlamamama rağmen herkesi dinliyordum. çocukluktan beri kadınlar arasında büyümüş olmanın verdiği tecrübe ile, erkeklerin konuşulduğu bir kadın masasında asla konuşmamam gerektiğini öğrenmiştim fakat bu sohbetler de neyin nesiydi? alp neden yavşaktı ve murat neden böyle bir or.spu çocukluğu yapıyordu bu melek gibi kadınlara? kafam karma karışık olmuştu. hormonlarım alp'in yanında durmak isterken, zihnim beni masaya çiviyle sabitliyordu. bahsi geçen bu yavşak insanlar benim arkadaşlarım olabilirlerdi. belki bu insanlarla halı saha yapmış bile olabilirdik. murat ilişkilerinde başarısız olabilirdi fakat belki de santrafor mevkisinde çok yetenekliydi. bi kadının başını değil de futbol topunu göğsünde yumuşatmayı seçmiş alp'e yavşak demek istemiyordum. kendimi düşman kuvvetler arasına özel göreve gönderilmiş şaban gibi hissediyordum. en az onun kadar salak ve görevime bağlıydım. 

aysel, her kadın grubunda var olan, hayattaki misyonu yalnızca diğer kadın arkadaşlarının ilişkileri hakkında atıp tutmak, onlara yol göstermek, sözü dinlenmediği zaman ise tavır alıp "sen bildiğini yap kızım ama sonra bana gelip ağlama" diye tehditkar olan kilolu, esmer, dalgalı saçlı biriydi. içlerinde en çok korktuğum oydu çünkü kurduğu her cümlenin içinde "erkeklerin anasını s.kmeliyiz." diye haykırıyordu adeta. alp'ten bahsederken şakakları şişiyor,  burak'ları üst kolundaki yumuşak etlerle vurarak terbiye ediyor, murat'ları gıdısındaki darağacında sallandırıyordu. aysel erkeklerden nefret ediyordu. 

alp'i başka biriyle otururken gören yeşim, o an hiç aysel'in tavırlarını çekecek durumda olmadığı için yeni kurban olarak beni seçti ve anlayacağımı uman bakışlarla hikayesini en baştan anlatmaya başladı. söylediği her cümlenin sonunda kafamdaki soy ağacı tablosuna kişileri yerleştirmeye, kimin kiminle nerede ne yaptığını berraklaştırmaya çalışıyordum. yeşim ise buna fırsat vermiyor, anlattıkça anlatıyor, benim de kendisine hak vermemi bekliyordu. zaman kazanmak için yaptığım değişik "anlıyorum ve katılıyorum." mimiklerim bir yerden sonra kontrolümden çıktı. yeşim'in hikayesi ile mimiklerim senkronu tamamen yitirmişti artık. öyle bir hal almıştım ki, bir yandan terliyor, bir yandan "canım yaa nasıl da üzmüşler seni" üzüntüsünü vermeye çalışıyor, aynı zamanda gözlerimden ateş çıkartarak alp'i yakmaya çalışıyordum. bu durumun benzerini, farklı yerde tıraş olduktan sonra müdavimi olduğum berberin önünden geçerken ya da alışveriş merkezinde mutfak alışverişimi yaptıktan sonra mahalle bakkalının önünden geçerken hissediyordum. hatta bir keresinde sırf berber yusuf abi'yi görmezden gelmek amacıyla telefonla konuşuyormuşum gibi yapayım diye düşünürken bunu eyleme dökememiş, ellerim bomboş halde, ortada telefon falan yokken yusuf abi'ye doğru dönüp "abi telefonum çalıyor" demiştim. yusuf abi'nin suratındaki "embesil puşt" ifadesini hala unutamam.

bu kontrolsüz halim artık düşünme kabiliyetimi elimden almıştı. "ya yeşim" dedim. "kusura bakma da ben o alp'in kaynatasını s.keyim. or.spu evladı ya nasıl asabımı bozdu. ulan ben senin gözyaşlarını o alp'in g.tüne sokarım. onun ben cibiliyetini s.keyim" diyerek alp'e bir, yeşim'in babasına iki, anasına üç sövdüm. kendimi durduramıyordum. bütün yaşam zorluklarım gözümün önünden geçiyordu. berberim aşağılar gözlerle bana bakıyor, bakkalım "senden utanıyorum" diyordu. durdurulamaz, karşı konulamaz bir güçle ilerliyordum. benden böyle bir atağı hiç beklemeyen masa lideri aysel'e dönüp "senin de karakterini s.keyim. utanmıyor musun kız burada ağlarken kendini övmeye, "ben demiştim" demeye. yazıklar olsun sana da dostluğuna da be!" diyerek masadan kalktım. 

her tarafım karıncalanıyordu. sıcak havada titriyordum. bu kadar erkek kötülemesini bünyem kaldırmamıştı. hormonlarım zaferlerini kutlarken, yasin'i arayıp "s.ktir et! sana kız mı yok kardeşim!? yarın akşam bilardoya gidiyoruz, itiraz istemiyorum. hesaplar benden!" dedim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

en çok şunlar okundu