Kasım 23, 2018

O dediğin mümkün değil

"Düşünsene sevgilim, bir çocuğumuz olursa ne kadar da zeki olur! Değil mi?"

"Kuşum, çocuğun anasının sen, babasının ben olduğunu kabul edersek, ki aksi durum bir aile dramına dönüşür, asla bir Newton ya da Leo da Vinci olmayacaktır. Yani kendimden yola çıkarak örnek verecek olursam, yapabileceği en 'Affferin ulan sıpa!'lık davranış, yemeğinin son lokmasıyla, içeceğinin son yudumunu denk getirebilmek olacaktır. Tabii biz en iyisini isteyelim fakat çok da uçmayalım, değil mi kuşum?"

"Of ya Fidel! Seninle de hayal kurulmuyor. Ne var yani iki dakika güzel şeylerden bahsetsek, mutlu olsak? Ölürsün değil mi? Kötümsersin, karamsarsın. Başka bir şey bilmezsin."

"Fakat benim minik kuşum, bu dediğin olacak bir şey değil ki. Biraz daha sakin düşünürsen bana hak vereceksin. Sana şu şekilde bir örnek vereyim. Mesela bu dâhi dediğimiz adamların, tamamı olmasa bile, genel olarak özelliklerini incelediğimiz zaman ya gerçekten zeki bir aileden gelip ailelerinin genetik miraslarından faydalanıyorlar ya da ailelerinin içinde çok şiddetli sorunlar yaşayıp ve kendi ailelerine yabancılaşıp uğraşlarına yöneliyorlar. Ben kendi üzerimden örnek vermeye devam edecek olursam, on beş yaşımdayken turizm okumak gibi bir hayale sahip değildim. Yani evde harıl harıl test çözerken 'Tüm soruları doğru cevaplayıp dünyanın en iyi resepsiyonisti olacağım. Bütün oteller benim peşimden koşacaklar. 'Fidelciğim n'olur gel bizim otelin resepsiyonunda görev al, sen olmazsan otelimiz batar, Allah'ın adını verdim bak.' diyecekler. Görürsünüz ulan!' diye düşünmüyordum. Zekâm bu kadarına yetti. Bunu kabul etmesi senin için belki zor olabilir fakat senin sevgilin malın önde gideni. Benim tarafımdan çocuğumuza genetik miras olarak on yedi edebiyat neti kalıyor yani, fazlası değil. Üzgünüm. Beni asla yanlış anlamanı istemem fakat senin de en büyük hayalinin işletme okuyup bakkal açmak olduğunu sanmıyorum minik kuşum. Hadi diyelim genetik aktarım yoluyla değil de, çocuğun psikolojisinin .mına koyarak dâhi yapacağımızı düşünelim. Ne senin kardeşin var ne de benim. Haliyle çocuğun teyzesine atlayan amcası, halasıyla ilişki yaşayan dedesi falan olmayacak. E biz bu çocuğun psikolojisini bu kadar yetersiz aile ferdi kaynağıyla nasıl bozacağız hayatımın anlamı? Çocuk mucit olsun diye gözlerinin önünde mi sevişelim? Tüpçüyü, sütçüyü, hemşireyi mi alalım eve? Ne yapalım benim canım sevgilim?"

Söylediğim her cümleyi önce içimden bir kez tekrarlıyor, üzerine tekrardan düşünüyor ve sonrasında ağzımdan çıkarıyordum. Bu oto-kontrol sistemi konuşmamı biraz yavaşlatıyordu fakat en azından minik kuşumu kıracak bir şey söylemememi sağlıyordu. Minik kuşum ise bu fedakârlığımı görmüyor, üstüme gelmeye devam ediyordu. Halbuki söylediklerime bakılırsa ben kötümser, hayal baltalayan biri değildim. Bilakis, karşımdakine iyilik bile yaptığım söylenebilirdi.

Bu düşüncemi size şöyle açıklamaya çalışayım. İnsanlar genelde kötümserlik ile gerçekçiliği birbirine karıştırır. Bu sanı, kesinlikle doğal bir durumdur çünkü gerçekten de bu iki kavramı birbirine karıştırmak için geçerli bir neden vardır. Her iki kavram da ilk anda kişi üzerinde olumsuz etki bırakır. Bir insana herhangi bir hayalinin olmayacağını veya olamayacağını söylemek, o kişi tarafından olumsuz algılanır ve bunun sonucu olarak siz, karamsar/kötümser damgası yemiş olursunuz. Neden ise tam olarak budur.

Bu yanlış sanının aksine, iki kavramın birbirine asla karışmamasını sağlayan bir neden daha vardır. Kötümserlik, hayalinizin neticesinde üzerinizde oluşabilecek olası olumsuzlukları düşünmez iken gerçekçilik, o hayalinizin gerçek olma ihtimalini değerlendirip, sonrasında yargıya bağlar. Yani insanların karamsar olarak nitelendirdiği kişiler, insanların olmayacak ve belki de onlara zarar verecek hayallere doğru sürüklenmesine neden olan iyimser(!) kişilerden daha iyi bir amaca hizmet ederler. İyimser kişiler sizi hayallerinizle baş başa bırakır ve sizinle ilgilenmezler. Sizin karamsar dediğiniz kişiler ise hayallerinize ortak olarak, sizin adınıza hayalinizi tartarlar. 

O an için minik kuşum, bizim gibi gayet sıradan ve ortalama bir çiftten öylesine bir dehâ yaratmanın imkansız olacağını anlayamamıştı. Yapılacak hiçbir şeyimin olmadığını anlayınca, minik kuşuma destek olmak amacıyla "Aslında gebelik sırasında bebeğe klasik müzik dinletmek, bebeklerde zekâ gelişimini artırıyormuş." dedim. Minik kuşumun birden gözlerinin parıldamaya başladığını görünce, o sevimliliği karşısında dayanamayıp "Üstüne bir de küçük yaşta piyanoya yazdırırız be! Dâhi evlâdım benim!" diye ekledim.

Canım sevdiğimi inanmadığım masallarla kandırmıştım. İyi mi yapmıştım? Hâlâ bilmiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

en çok şunlar okundu